Sunday, September 1, 2024

Masumca da çocuk kaybolabilir


Sosyopat diye bir laf var. Yok efendim kimseye güvenmiyormuş, kimseyi evine çağırmıyormuş, evine gitmiyormuş, güvenmiyormuş. Akrabalarını da ziyaret etmiyormuş. Üç iş değil, sosyal yakın kişinin adını ver, seni anlatsın desen vermiyormuş. Narin'in annesi veya yakını bir hanım konuşuyor, diyor ki: "Bu köyün hepsi bizim yakınımız. 8 yaşında minik kız, on sekizinde gibi; kursa gidecek, oradan misafirliğe atlayacak, sonra geri dönecek. Bunu önceden yapmış, yine yapacak."

Oysa çok katı olmalı kurallarında; sakın kimsenin programını bozma, akraban bile olsa, beşte evde olmalı karanlık olmadan, "vaktim yok" demeli, programı bozmamalı. Bunu öğretmediğini kendi anlatıyor. Büyük şehirlerde durum farklı, zaten kimse kimseye rastlamaz. Acaba Narin amcasına kendi isteyip arabasına binmiş olabilir mi? Amcası onu arabasına alıp, sonra acelesi çıkınca, arabaya geri çağırmayı unutmuş olabilir mi? Olabilir. Belki tuvaleti geldi, amcasından uzaklaştı, amcası da unuttu, evine döndü. Bu olayda amcası mı sadece ihmalci? Amcası söz vermemiş bakıcılık yapacağına.

Masum bir hikaye. Dayım, annem, beş altı yaşında erkek kardeşim alışverişe çıkıyorlar İstanbul Bakırköy’de, 1970'li yıllar. Ben de yedi yaşlarında dayımın evinde, ısrarla davet ettiği için birkaç gece kalıyoruz. Babamın işi var, başka şehirde. Arabamız orada değil, dayımın arabası var. Üçü mağaza gezerken, belki kardeşim tuvalete gitti; o ara annem ve dayım, onu kalabalıkta bırakıp başka mağazaya gidiyor. Ben dayımın evdeyim, annem kardeşim alışverişten dönecek bekliyorum. Çocuk meğer mağazada saat iki civarında unutuluyor, yaa işte çocuk unutulmuş. Annem herhalde dayısına söyledi, çocuğu arabada oturttu sanıyor. Saat geçiyor, dayım ve annem eve geliyor; "hani kardeşim?" Kardeşin kayıp, nasıl üzücü bir durum, anlatılmaz, ben ablası. Annem ve dayım ise, sanki çocuğu alışverişe onlar götürdüler, unutmuş nerdeyse, ben meraklı sorunca şaşkınlıktan kendilerine geldiler. 
-Tabii çocuklar, üzülmeyi çok bilselerde, kızmayı çok bilmiyorlar. Bugün olsa, dayıma, utanmaz, koca herif, kardeşim küçük, körmüydün, beynini mi yedin bağırır çağırırdım. 
Gerçi bu dayım, meğer yüksek tansiyon hastası imiş. Sonradan teşhis kondu. Maalesef erken vefat etti. Yani kesinlikle iyi bir insandı. İyiki işi karıştırmadım aşırı. Ayrıca kendim de minik idim. Büyük olup ona buna kızmak, şikayet etmek, müdahale etmek ne güzel büyüyünce çok şükrederim. 
-Bu ikisi evde arıyorlar küçük çocuğu, yahu minik çocuk nasıl eve gelsin? Yani şaşkın akıllar olur. Neyse, ikisine sonra, benim ısrarla kardeşim sizinle alışverişten niye dönmedi ısrarım fayda etti, belediyeye gidiyorlar, kayıp çocuk Bakırköy de anonsla bulunuyor. Kardeşim büyük şans, mağaza kepenk vurup kapatmadan bulunuyor. Mağazacı ne yapsın, gece olsa kardeşimi sokağa atacak; o da koşmaya meraklı, sonunda yorgun, gece bulunamayacaktı. Acıklı son. Mağazacının çocuğu acil hasta, ona koşacak tabii. Neyse, erken kapatmamış. Yani böyle düşüncesizlik, akıl durgunluğu her yerde var.
Hele, hayatında ilk defa Bakırköy e gitmiş, minik bir oğlan ın arabayla gittiği bir mağazadan kendi kendine belki eve erken döndü düşünmeleri yok mu ikisinin, akıllar durur. Yani erişkin insanların mantığı durabiliyor. Hele cep telefonu da yok o zamanlar, hatta yeni evde telefon da olmayabiliyor. Yada her mağazanın telefonu yok elli yıl önce. 
Teknoloji iyi ki var. 
O ara ben sadece yedi sekiz yaşlarında ve yaz tatilde idim, o nedenle herkesi iyi gözlemlemiştim soru soran olsa, oysa kış okul dönemde olsa, asla kardeşim evde olması gerekirken neden yok sormazdım. Çünki ders, okumalar, gözlem, tarih, saat hep derse sınava yoğunlaşır. 

Kardeşim bulununca o sevinci anlatamam. Hâlâ her kızdığımda ona, "onu bulmak ne sevindiriciydi," derim; elli yıl öncesini hatırlarım. Çok zeki çocuk ama eline dayımın adresini, annem dayım kaybolursun diye vermemiş. Dayım hatta elalemin çocuğunu evine yatılı bakan, çocuk seven biri. Annem nasıl üzgündü o kaybolunca, anlatamam. Baştan aşırı sosyallikle herkese güvenmeyip program yapmalı. 

Polis, hukukçu, savcı, emniyet, hatta psikologların sorduğu çok soru bana komik gelir. Onlar insanın neleri hatırlaması gerektiğini kıçlarından uydururlar. Mesela elli yıl sonra kardeşimin kaybolduğu günü hatırlıyorum. Standart sorular sorulsa eminim onlar, "niye onu hatırlamıyor", hatırlaması gerekirdi, kıçlarından garip bulmuşlar diyecektir. Ama o an kardeşi kaybolmuş birinin nelere dikkat ettiğini bilemezler. Mesela ben elli yıl sonra, annemle dayımın misafir odasında beş dakika öyle durup kardeşim olmayınca, öğleden sonra pencereden gün ışığı var saatte anneme, kardeşim nerde dediğimi hatırlıyorum. O odayı hiç unutmuyorum. Pencereye iki adım ikimiz ayaktayız. Bakırköy semtinde Ömür yoğurdu reklamı vardı, oraya mı gittiniz sorusu kafamda bekliyordu. Annem kardeşimi sorgulayınca, başka sormamı beklemeden, hemen dayımla onu aramaya geri gittiler. 
-Bu arada, neyseki annem suçsuz insan suçlamaz, boşa vakit kaybetmez, ben ve bu dayının yeni evli eşi evdeyiz, çocuk eve kendi dönmüş, kapıyı yumruklamış, bu yenge kapıyı açmamış olabilir diye iftira atsalardı, evde oyalansalardı, tekrar mağazalara dönmeselerdi, çocuk hiç mağaza da anonsla bulunamazdı. Ben o anlamda, kimse gelmedi ima ettim. Ancak başına çuval geçirmiş gibi, kısacık çocuk arabadan dışarıyı göremiyor, daha doğrusu dikkat et demedikleri için yolu abanıp bakmıyor, alışveriş yerine gidiyor, yolu görmüyor ve sır gibi bir cüzdanı, evin adresi üstünde yok. 
-İnsanları yanlış yere suçlarsanız, onlar normalde takındıkları yardımsever cesareti takınıp sokakta kaybolmuş bir çocuğun elinden tutup polise bırakmazlar, çünki kıskanç insanlar en değerli meslek sahibine, sicili temiz, başarısı yıllarca belli insana bile iftira atar, deli çocuğu kaçırdı der. Herkes Türkiye de sokakta çocuk varsa kim getirdi o baksın der, yardım başına bela iftira getirir korkar. 

-O gün evdeki beş kişi, kendim, kardeşim dahil ne giyiyorduk hatırlamıyorum. Ancak kışlık kıyafet olmadığını speküle ediyorum. Çünki yaz ayında bavula annem palto koymazdı. Yani sorgulama için olan çok soru inanıyorum lazımdır, ama doğal insanın öyle çok derdi vardırki heran, o şeyler dikkat edilmez, zorlayınca çelişkili ifade olur hatırlanan. Kardeşimin kışlık paltosu üstünde yoktu derim, sonra ne giyiyor hatırlamıyorum derim, çelişir. Yok efendim şort mu, pantılon mu giyiyordu, ne renkti, hatırlamıyorsunuz, ama galiba kısa kollu bişey giyiyordu derseniz, tamam, aaa çelişik cevap, hatırlamıyordu hani. Defileye gitmemişsin ki kıyafetlere bakasın. Deli bu soruları bilmedi, çelişik diyen. Elli yıl sonra ayrıca, annemin yüz ifadesi o an nasıl, umutlu mu ama ben onun sadece boyunun yarısına geliyorum, küçüğüm, yıllar sonra hatırlıyorum. Nedeni o an annem benden uzun, kısa ölçmek değil, yoksa kardeşime bişey oldu, saklıyor mu, kendi iyi mi, hasta mı, kardeşimi arayabilir mi, yüz ifadesini yakından görmek(Şimdi ben annemden uzunum, o zaman yarısı gibi küçüğüm). 
Havadaki bulutları, mavisini, yağışsız o gün bugğn gibi hatırlıyorum, ama yaz sonu olmayan bir ay idi speküle ediyorum, hangi ay bakmıyorum, sadece tatilin toplamı üç ay okul bitti başlayacak, ona dilimliyorum, programlıyorum. Türkiye psikolog, soruşturmacısı buna çelişki diyor, kıçımdan gülerim, bunlar lise sonrası ösym sınavda kesin çuvalladı, Tıp-Doktoru değil derim. Ayrıca Türkçe dili kendi bile çok esnek ve o başka sorar siz bir öyle bir böyle anlarsınız sözlü konuşurken, normaldir. o nedenle liseden sonra ÖSYM sınavı yapılır, anlama, yorumlama, cevap yetisi ölçülür. Türkiye de bu yeti, matematik mantık yeti berbat, neredeyse tüm Türkiye beyinsiz. 
O an mesela güvendiğiniz birine ulaşmak, kendi yardım kapasitenizi sorguluyorsunuz. Biraz alınmış oluyorsunuz onların düşüncesiz davranışına. Sonra, henüz hayat yeni, "aa böyle normal kural değilmiş" diye benimsemek istiyor, sonra "bunu sonra soracağım, bence yanlış onlar" diyorsunuz. Acaba uyumasanız işe yarar mı düşünüyorsunuz daha küçük bir çocuk olarak. Kısacası, sonu hukuk olan onca soruşturmacı, psikolog, psikiyatrist henüz tam bilimci değil Türkiye de. En iyisi tehlikesiz, risksiz büyütmek çocukları. 
Ben baktım, bu hani sorgulama yapanlar var, onu soruyor bunu soruyor niye hatırlamadın konuş diyenler. Bunu diyen hukuk, güvenlik, psikoloji alanındakilere lisede bunları öğren unutma ÖSYM sınavda en az yarısını bil ve mantığı doğru uygula problem çözerken denmiş. Sonra bunların hepsi altına sıçmış o sınavda, sonra kalkıyor bunlar ona buna bu öğrenilecek bir bilgi zaten belirtilmeden, aaa bunu bilmedi, bu bir çelişki diyorlar, yuh senin beyinsiz kafana sıçayım, sen ne boksun ona buna yapamadı diyeceksin. Kendi beyinsizliğini açıkla önce. 
Yine başka örnek, mesela bir başhekim en az 1000 vaka inceler ayda, okur bakar inceler, ya reddeder yada kendi imzasını atar, o imza okuyup onayladığını gösterir kendine de herkesede. Birkaç ay sonra sorun, şu olayı bir bakın onaylarmısınız, adam hatırlamaz asla, o kişiler o etraf herşey aynı olacak, yada kesinlikle hatırlamaz, ama bu imza benim. Evet ben onayladım bu imzadan anlaşılsın, doğrudur der. Türkiye nin çok delisi buna çelişki derse onlar manyamıştır. 
Hele ömrü boyunca, onyıl en az sadece altı imza atıp, aa nasıl olur o imzaladığını tam söyleyemezsin, bak ben şimdi hepsini anlatayım deyip, çelişkiye bak insan hatırlamaz mı başhekimlik vakalarını der, ulan sen ne boksun, sokak köpeği de eğitsen birkaç imzasında çelişmiyor. Yani bir ömür bok yapmayıp çelişmemek bok değildir. 

Pages